Sayfalar

7 Şubat 2013 Perşembe

HADİ SİZ DE GÜLEŞİN!

"Hadi Siz de Güleşin"
Yıllar önce Beyazıt Öztürk'ün gösterisinde yapılan bu espri, gerçekten de bir dönem erkek çocuklarının kabusuydu. Üstelik niye diye de soramazdınız. Meğer büyükler haklıymış!

A Milli Futbol Takımımızı izledikten sonra aklıma bu ortak hatıra geldi. Ben de kuzenleriyle güreştirilen, çoğunlukla yenilen ve bu yüzden de boğuşmaktan nefret eden bir çocuktum. Meğer büyüklerin küçük bir oyunuymuş! "Kontrollü bir şekilde, önümüzde boğuşsunlar; içeride sobayı yıkmasınlar..."

Milli takımdan da benzer bir şey istenmiş gibi. Ne gerek var Dünya Kupası'na, Avrupa Şampiyonası'na gitmeye! İçeride takılsınlar işte. Kendi kendimizi izler, başımızı çevirmez -televizyonun kumandasına dokunmaz- ve başka maçlara gözümüz kaymazsa da "That's the futbol" der geçeriz...

Üstelik boğuşmayı sevmeyen ama futbola bayılan bir çocuk olarak ben, babamın da etkisiyle belki de boğuşmanın kralını, kaleciliği seçmiştim. Sonradan, kale direklerinin yerinin hiç değişmediğini farketmiş ve çok mutu olmuştum. Benden orta saha da olmazdı, forvet de savunmacı da... Ya kaleci olacaktım ya da güreşçi!



Bence milli takımda oynayan futbolcularımız da erken yaşlarda benzer bir karara varmalıydılar. Hepsinin tek tek yetenekli oldukları varsayılıyor. Ben aynı fikirde değilim. Varsayımdan hareket edecek olursak, demek ki felakete bir araya gelmeleri neden oluyor.

Ve diyelim ki bu sporcular yetenekli, bir varsayımda daha bulunabilir ve diyebiliriz ki başka spor dallarında da başarılı olabilirler. Ancak elbette bir bireysel dal seçmelerini tavsiye ediyorum. Hepsinin kaleci olması mantıklı değil. İşte bu noktada devreye yine ata sporumuz giriyor ki stoperle boğuşan forveti ve boğuşmayı beceren forvete üstünlük sağlayabilen stoperi seven yorumcularımız da görevlerine salonlardan devam eder, biz de bir taşla iki kuş vururuz.

"İngiliz oyunu futbolu beceremiyorlarsa polo ya da kriket oynasınlar" diyenlere de söylenecek söz şu: Olmaz çünkü o dallarda da belirli bir takım oyunu anlayışı gerekiyor. Ragbi olabilir ama nedense bu topraklarda sevilmiyor. Üstelik ragbide de takımdan ayrı bir köşede boğuşma şansınız yok.

Futbolcularımızın yetenekli oldukları varsayımına gelince, Çek Cumhuriyeti maçındaki onbirimizden hareketle kaleci Onur Kıvrak'ın sadece formunun yüksek olduğunu biliyoruz, Tolga Zengin'den ya da Volkan Demirel'den bir derece daha iyi değil. Gökhan Gönül'ün uzamayan hali ortada. Oynadığı takımın teknik yönetimi bile "bununla olmaz" deyip Hasan Ali Kaldırım'a alternatif aradı. Bekir İrtegün'ü çok seviyorum ama formunun zirvesi işte bu kadar. Ömer Toprak da Almanların eleklerinden geçirip bize bıraktıkları arasında. Son maç gösterdi ki Selçuk İnan oynasa da oynamasa da farkeden bir şey olmayacak. Nuri Şahin'in taş kadar bile ağırlığı yok. Hamit Altıntop'un kuyruğuna teneke bağlayıp göndermek isteyen arkadaşlarım var. Sercan Sararer Fürth'ten Stuttgart'a doğru bir adım attı ama milli takımımızda değil. Mevlüt zaten hiç olmadı. Bir Arda... Onda da zaten boğuşmayı sevmeyen bir çocuk havası var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder