Sayfalar

31 Aralık 2012 Pazartesi

MAYMUN "DOGBOY" (?)

Amerikan Futbolu Ligi NFL'de oynanan bir maçın devre arası şovunda köpeklere binen maymunlar keçileri kovaladı!


NFL takımlarından Indianapolis Colts takımının Houston Texans takımıyla yaptığı karşılaşma öncesi duygusal anlar yaşandı.




Takımın Koçu Chuck Pagano, lösemiyle mücadele konusunda sembol olmuş bir isim. Koç Pagano, tedavi sonrası yaklaşık üç ay ayrı kaldığı takımının başına döndü.









Pagano'ya destek için saçlarını kazıtan futbolcuların ve dansçıların yüzleri bir başka parıldıyordu.


Ancak maçın devre arasında yapılan bir hanzoluk tüm duygusallığa gölge düşürdü.
Köpeklerin üzerine bindirilmiş maymunlar, sahaya salınan keçileri kovaladı.


USA Today gazetesi de haberi, "Mısırlılar piramitleri inşa etti. Romalılar imparatorluk kurdu. Avrupa'da rönesans sonrası hümanizm tüm dünyaya yayıldı. Indianapolis'teki bir maçın devre arasında maymunlar köpeklere bindi." ifadesiyle duyurdu.

28 Aralık 2012 Cuma

OBJEKTİFLİK YALANI

(Dikkat, fena halde kızgınlık ve genelleme içerir)


Kimse doğruyu öğrenmek isteğini söylemesin. Herkes sadece duymak istediğinin söylenmesini istiyor.

Kimse adalet de istemiyor. İstenen kendine yontulması.

Herkesin kazandığı helal. O ise kesin hırsız!

Kimse kendi değerlerlerinin zarara uğramaması çabasında değil. Asıl dert, onların zarar görmesi.

Herkesin forması kendine! Ya herkes onu giyecek ya da diğerleri derhal üzerinden çıkaracak!

İki yüzlü bile değil kimse, tek bir yüz var ve diğerleri yüzsüz.

Herkes aynı yere bakıyor ama kimse aynısını görmüyor.

Gün, ortak paydalardan dostluk devşiren aptalların değil, düşmanın düşmanını faziletli bulanların!

Kazanmak için her şeyi mübah görenlerin ülkesi burası... Hakkı teslim etmeyi de yenilgi görenlerin...




27 Aralık 2012 Perşembe

KOCAMAN KRİZ BİTTİ Mİ, ASLINDA HİÇ YAŞANMADI MI?


Fenerbahçe'de Cumartesi gecesinden bu yana aslında ne oldu? Aykut Kocaman istifa etti, kabul edilmedi; hemen o gece ikna harekatına başlandı. Hep resmi bir açıklama, Aykut Kocaman'dan bir duyuru beklendi. Merakları gideren "Aykut Kocaman görevine devam ediyor'' açıklaması yeni sorulara neden oldu.
Cumartesi gecesi Aykut Kocaman istifa açıklaması yaptıktan kısa bir süre sonra nur topu gibi bir gündemimiz oldu: Aykut Kocaman'ı ikna çalışmaları.

Harekat hemen o gece başladı. Bütün futbolcular ve başkan Aziz Yıldırım tesislerde toplandı. Futbolcular, deyim yerindeyse Kocaman kalsın diye ayaklarına kapanacaktı.

O geceden sonra sorular bir biri ardına gelmeye başladı.

Aykut Kocaman gitmeli mi, kalmalı mı? İstifa etmeli miydi, etmemeli miydi? Resmi açıklama ne zaman yapılacak?

İlk gecenin hasarı atlatıldıktan sonra bütün haberlerde "resmi açıklama Pazar günü yapılacak" ifadesi vardı. Pazar geçti, Pazartesi geride kaldı. Salı günü Kocaman - Yıldırım zirvesi yapıldı ama açıklama gelmedi.

Tam bu noktada belki de sorulması gereken soru sorulmalıydı: Yoksa resmi açıklama zaten yapılmış mıydı?

Kulüp başkanının ağzından yapılan açıklamaya rağmen neden herkesin yeni bir bildiri beklediği de muamma.. Bir başka bilinmeyen de "söz aldım" denmesine rağmen "kalacak-gidecek" kamplarına nasıl da bölünüldüğü oldu.

Fenerbahçe Kulübü Başkan Vekili Abdullah Kiğılı'nın şu sözleri, yeni sorulara neden oldu:

"Hocamızın durumu konuşuldu ama zaten durumu pazar gününden netleşmişti. Pazar günü hocamız, başkanımızla, yönetim kurulundaki arkadaşlarımızla, futbolcularla beraber uzun uzun yapılan görüşmeler neticesinde göreve devam ettiğini karşılıklı olarak teyit etti. Bugüne kadar değişen bir şey olmadı.''

"Aykut Kocaman, bizim kendi içimizden yetişen futbolcumuzdur. Olabilir, zaman zaman insanlar fevri olarak ani kararlar verebilirler. Çok önemli değil. O gün zaten karşılıklı iyi niyetle el sıkışıldı, tekrar bir araya gelindi ve öpüşüldü. O gün bitmişti ama medya uzattıkça uzatıyor. Bizim tarafımızdan uzatılan bir şey yok. Biz göreve devam ettiğini cumartesi gecesinden beri biliyoruz. Herkes rahat olsun, Aykut görevine devam ediyor.''

Açıklama, krizin bittiğini mi duyuruyordu, yoksa aslında hiç yaşanmadığını mı?

Konuyu Abdullah Kiğılı'nın dediği gibi medya mı uzattı? Aykut Kocaman'ın göreve devam ettiği biliniyordu da neden açıklanmadı?

Aziz Yıldırım'ın Cumartesi gecesi yaptığı açıklama neden dikkate alınmadı?

Sahi, aslında ne oldu?

26 Aralık 2012 Çarşamba

ŞANLI FAROE ADALARI!

Futbol denilince, hiç bir zaman akla ilk gelecek ülkelerden biri olmayacak... Belki kuruluşundan bu yana gelen farklı yenilgiler, yıllarca değişmeyecek... Hatta saha ve hava şartları hiç düzelmeyecek, ama ülkedeki futbol sevgisi yine de azalmayacak... 


Faroe Adaları denince bir çok kişinin aklına soğuk hava, bir türlü görünmeyen güneş ve biraz da yeşillik geliyor...

Aslında bu söylenenlerin hepsi doğru.

Yaşam şartları zor olduğu için, nüfus da düşük...

Sadece 50 bin kişinin yaşadığı 18 adanın birleşmesinden oluşan ülke, sportif ve kültürel faaliyetler açısından da oldukça kısıtlı... 


O yüzden de halkın tutunduğu tek dal futbol...

Hatta, nüfusunun yüzde 10'unun meşin yuvarlakla haşır neşir olduğu adalar topluluğunun Başbakanı bile eski milli kaleci...

1988'de FIFA'ya kabul edilen Faroe Adaları, tarihinde ilk kez oynadığı Avrupa Şampiyonası eleme maçında Avusturya'yı 1-0 yenerek, ufak çapta bir mucizeye imza atmıştı...

İşte o tarihi maçta Faroe Adaları'nın kalesini koruyan kişi, şimdinin başbakanı Kaj Leo Johannesen'di...

Johannesen, futbolun ülkedeki anlamının bilincinde ve gelişimi için büyük çaba harcıyor... 
Kaj Leo Johannesen
Faroe Adaları Başbakanı

En çok zorlandığı konu, ülkenin konumundan kaynaklanan hava şartlarının, ışıklandırma ve zemini olumsuz etkilemesi...

Nitekim gündüz saatlerinde başlayan bir müsabaka, 10 dakika sonra zifiri karalıkta devam edebiliyor...

Dışişlerinde Danimarka'ya bağımlı olan bu adalar topluluğu, henüz yolun başında olduğunun bilincinde...

Hatta o yolun belki de yarısına bile gelemeyeceklerinin farkında...

Ancak en büyük eğlenceleri olarak gördükleri bu oyunu, oynayabildikleri müddetce onlardan mutlusu yok...

Kaynak: SNTV
Çeviren: Bertuğ Kaytaz

22 Aralık 2012 Cumartesi

KIYAMET KADIKÖY'DE KOPTU!

Fenerbahçeli futbolcular, Karabükspor karşılaşmasından önce armayı öperek Meireles'e, çıkarken ellerinde tuttukları pankartla Lefter'e selam çakmıştı. Sarı lacivertliler, oynadıkları oyunla ise adeta Aykut Kocaman'ın istifasına zemin hazırladı.

3-1 kaybedilen Karabükspor maçının tanımlanabilecek bir yanı yok. Daha önce burada sözü edilen Kasımpaşa maçından da büyük bir facia olduğunu söylemek yeterli olacaktır. O maçta günah keçisi ilan edilen Alex, ancak ilk yarıyı tamamlayabilmişti. Bu kez sorumluluğu Selçuk'a yıkmak elbette akıl karı olamazdı -ki onun da Fenerbahçe formasıyla son kez izlediğimiz düşüncesindeyim- Aykut Kocaman, rezaletin sorumluluğunu üstüne aldı.

Bu satırların yazarı Alex de Souza hayranıdır ama Fenerbahçe'deki günlerinin daha önce sona ermesi gerektiği düşüncesindedir. Aykut Kocaman'ın ve yönetimin verdiği kararı teknik bir karar olarak anlamakta ve futbol aklının saha içinden saha dışına aktarılması hamlesi olarak yorumlamaktadır. Aykut Kocaman'ın istifasını da aynı yorumun devamı olarak başarılamayan girişim sonrası normal ve hatta gerekli olarak nitelemek gerekir.

Fenerbahçe için bu noktadan sonra yapılması gereken, doğru hamleyi başarıya ulaştıracak doğru kişi ve kişileri bulmak olmalıdır. Ancak kulübü yakından izleyenlerin hemen hatırlayacağı gibi, benzer durumlarda çalışılan teknik adamın tam tersi karakterde bir çalıştırıcıyı göreve getirdiğini bilmek umutsuzluğa sevkediyor. Bu satırların yazıldığı sırada Fenerbahçe Yönetim Kurulu'nun istifayı kabul etmediği ve oyuncuların da geri dön çağrısı yaptığı haberleri geliyor. Düşük bir olasılık ama Aykut Kocaman'ın istifasını geri almasını sağlamak da başka bir seçenek.

Meşum 3 Temmuz sürecinde sadece takımı değil belki tüm camiayı bir arada tutmayı başaran bir kişi olarak tarihe geçen ve adı hep saygıyla anılması gereken Aykut Kocaman'ın benzer bir başarıyı futbol takımında gösterememiş olması ise ayrıca değerlendirmeli.

5 Aralık 2012 Çarşamba

SAHADAKİ STİL İKONU


“Sol ayağı ile şut çekemiyor, kafa vuruşu yapamıyor, rakipten top kapamıyor, çok da fazla gol atmıyor. Bunlar haricinde fena değil…” Bu sözler, futbolun erken dönem stil ikonlarından George Best'in Beckham hakkında söyledikleri…

David Beckham, baş döndürücü futbol yaşantısının artık sonuna gelen yıldızlardan… Manchester United'da yıldızı parladığında "Güzel Çocuk"tan öteydi elbette. Sir Alex Ferguson ondaki ışığı görmüş ve “Kırmızı Şeytanlar"ın efsanevi 7 numaralı formasını teslim etmekten çekinmemişti.

O günlerde de hırslıydı. "Fergie'nin Yavru Kuşları" Nicky Butt, Gary ve Phil Neville ile birlikte hayal kurarlarken bir gün televizyonu göstermiş ve "Karım olacak!" demişti. Gösterdiği kişi Victoria Adams'tı.


George Best, sözlerine sinen kıskançlığı bir yana bırakırsak haksız da sayılmazdı. Evet, çok da hızlı değildi. Sol ayağı, sağ ayağının yanına promosyonla veriliyordu. Kafayla o kadar az golü vardı ki "Saçı hiç bozulmuyor" esprilerine maruz kalıyordu. Ama sağ ayağı…

Kariyeri boyunca uzun dönem sakatlıklar dışında iki elin parmak sayısını geçmeyecek kadar antrenman kaçıran Beckham gerçek anlamda bir profesyonel. İnatla çalışmalarını sürdüren David'in öldürmese bile süründüren sağ ayağını, evinin arka bahçesindeki futbol sahasında geliştirmeye devam ettiği biliniyor.

Manchester United formasıyla altı Premier League şampiyonluğu yaşayan Beckham, 1999 yılında da Şampiyonlar Ligi kupasını kazandı. Kupayı havalandırdıkları maç, Bayern Münih'in "kazandım" derken kaybettiği, Manu'nun oynanmamış kabul edilen sürede iki gol bulup kazandığı maçtı. Goller köşe vuruşlarından gelmiş, kornerleri Beckham kullanmıştı.

2002-2003 sezonunda üst üste dördüncü kez elde edilen şampiyonluğa gidilirken Menajer Ferguson ile arasında geçen bir olay, Beckham'ın Manchester günlerinin sonuna geldiğini haber veriyordu. İddiaya göre kızgın Ferguson, bir iddiaya göre Beckham'a ayakkabı fırlatmış, bir başka iddiaya göre ise tekmelediği ayakkabı oyuncusuna gelmişti. Doğru olan, David'in gözünden yaralandığıydı. İngiltere'de konuşulan konu kimin kalıp kimin gideceğiydi. Giden, Beckham oldu.

POP STAR AİLESİ
1999'daki Victoria - David Beckham evliliği, herkesin hoşuna gitmemişti, özellikle de Alex Ferguson'ın… Bu sözler, ona ait: "Evlenene kadar hiç bir sorunu yoktu. Gece yarılarına kadar akademide çalışan bir çocuktu. Eğlence dünyasından biriyle evlenince işler zorlaştı. Hayatı asla aynı olmadı. Şimdi artık çok ünlü biri ama futbol, hayatının küçük bir parçası."

Beckham, dünya üzerinde tanınan bir futbolcuydu. Spice Girls grubunun üyesi Victoria ile yaptığı evlilik, en çok ona yaradı. Davetlerde pop star muamelesi gören David'di ve bu durumun zaman zaman kıskançlık krizine neden olduğu da dedikodu sütunlarına malzeme oluyordu.

Dedikodulardan bir başkası da Victoria’nın transferlerinde söz sahibi olduğu yönündeydi ama bunu doğrulayacak bir veri hiç olmadı. Aslında bir halkla ilişkiler ürünü olarak da kullanılan Beckham ailesinde gerekli son sözlerin, sayıları orduyu bulan danışmanlar tarafından söylendiği de gerçek.

MADRİD GÜNLERİ
Belki de bu danışmanların yönlendirmesi ve Real Madrid’in Uzak Doğu pazarına açılmak istemesiyle Beckham, bir anda yolunu İspanya’ya çevirdi. Bir anda oldu, çünkü ilk haberler David Beckham’ın Barcelona ile anlaştığı yönündeydi. Öyle ki yeni başkan Juan Laporta’nın seçim kozlarından biri de oydu.

Madrid günlerinin futbol açısından parlak geçtiği söylenemez. Ayrıca bu kötü gidişte Beckham’ın rol oynadığını söylemek zor. Üstelik, Forbes dergisine göre Beckham’lı Real Madrid’in dört yılda forma ve ürün satışı gelirleri yüzde 600 oranında yükselmişti. Futbolun yükselen değeri Barcelona’nın gerisinde kalmanın birçok sebebi var ama Real Madrid’in yüksek maliyetli transferler ile yola çıkmanın bir şey kazandırmadığını gördüğü de ortada.

BECKHAM’LAR HOLLYWOOD’DA
Futbolu bir türlü benimseyemeyen Amerikalılara bir star pazarlanacak olsa herhalde bunun için en iyi örnek Victoria - David Beckham ikilisiyle olurdu. Dünya sinema endüstrisinin merkezi Los Angeles da bu masalın doğal platosundan başkası değildi. Ocak 2007’de Beckham’ın sezon sonundan itibaren ABD Major League Soccer takımlarından Los Angeles Galaxy ile anlaştığı açıklandı.

Haberin ardından eline kalem kağıt alan herkes hesap yapmaya başladı. Beckham 5 yılda 250 milyon dolar kazanacaktı! Bu rakam, son zamanlarda futbol dışı gelirleri futbol gelirlerini aşan Beckham’ın muhtemel tüm kazancını ortaya koyuyordu. Gerçekte LA Galaxy ile anlaşma senelik 6 buçuk milyon dolar tutarındaydı.

Beckham’ın California güneşi altındaki günleri de sona erdi. 37 yaşındaki futbolcunun gelecek günlerinin Avrupa kıtasında süreceği biliniyor ancak hangi takımda oynayacağı bu ay belli olacak.

MİLLİ TAKIM TUTKUSU
Ferguson'ın yukarıda geçen görüşlerinin aksine futbol Beckham'ın hayatında asla geri plana düşmedi. Tutkuyla bağlı olduğu güzel oyunun zirvesi olarak İngiltere milli takımını gördü ve yerini alabilmek için her fırsatı kullandı. Buna ABD’de sezon bittikten sonra Dünya Kupası elemelerinde oynayabilmek için Ocak ayında Milan’da kiralık oynaması örnek gösterilebilir. Ne acıdır ki, Beckham 2010 başlarında bu kez Dünya Kupası kadrosunda yerini almak için yine Milan forması giydi, sakatlandı ve hem Dünya Kupası finallerini hem de MLS sezonunun ilk bölümünü kaçırdı. Tesellisi, Dünya Kupası sırasında İngiltere milli takımının teknik heyetinde bulunmak oldu.

İlginçtir, 2002 Dünya Kupası öncesinde de ağır bir sakatlık geçiren David Beckham’ın, yarış atlarına uygulanan tedavi yöntemiyle beklenenden daha kısa sürede sahalara dönmesi sağlanmıştı.