Sayfalar

6 Haziran 2013 Perşembe

EYLEM ŞEHVETİ

31 Mayıs’ta başlayan ve günlerdir süren gösterilerin arkasında gerçekten şer güçler var mı, bilmiyorum. Bildiğim, polis şiddetinin ve göstericilerin karşılık vermesinin hiç kimseye yarar sağlamadığı…

Bir sabah ansızın, gazıyla copuyla çadırda ağaç nöbeti tutanlara düzenlenen saldırı kabul edilemez. Eylem yayıldıkça Taksim’de sadece varlıklarını duyurma amacındaki binlere uygulanan orantısız güce akıl ermez. Demokrasiyi sadece sandıktan ibaret görenlere, oy çokluğu ile iç savaş ima edenlere acınır. Seçimlere ve olası Anayasa referandumuna doğru safları sıklaştırma hamlesi onaylanamaz.




Ancak sokakları saran “eylem şehveti”ni de görmezden gelemeyiz. Çatışmaların giderek apolitik ve zararlı bir hal aldığı ortada…


Başından beri yapılan yorumların ortak noktası, eylemcilerin belirgin bir politik duruşunun bulunmadığı yönünde. Bu, sempati duymamızı sağladı. Nihayetinde çoğumuz işinde, ekmeğinde olmasıyla yüceltilen insanlarız ve sokaktakiler de işte bu çoğunluğu yansıtıyor.

Yıllardır taraftar şiddetinden şikayet edenler için de “İstanbulbirliği” sempati nesnesi halini aldı. Asla yan yana gelmeyen hatta özellikle aynı mekanda bir araya getirilmeyen gruplar eylem birliği içine girdi. Taraftar gruplarının polise karşı direnişi zaman zaman destansı ifadelerle, çoğu zaman da Twitter/Facebook diline uygun esprilerle aktarılarak çoğaltılıyor.


Bu satırların yazarının ezeli rakip, ebedi dostların bir araya gelmesinden rahatsızlık duyduğu anlaşılmasın, tam tersine; keşke bir tribünün Süper Kupa finalinde Galatasaraylı ve Fenerbahçeli arkadaşların bir arada maç seyretmesine imkan sağlayacak şekilde düzenlenmesi hayalini kuruyor.

Bu satırların yazarının sokağa dökülen ve polisle çatışan eylemcileri "işte hep kedi kesen bunlar" tonunda bile "çapulcu" olarak gördüğü de sanılmasın, ciddiye aldığını ve endişelendiğini bilin.

Ancak tüm bu bir biriyle ilgisiz grupların birlikte polisle çatışmalarının, giderek baştaki son derece politik ve doğru amaçtan sapılmasına neden olduğunu düşünüyorum.

Çatışmalar, başlangıçtaki kendini ifade etme, varlığını gösterme, küçümsenmekten duyduğu rahatsızlığı ortaya koyma, otoriterleşen politikacıları uyarma, derdini görmezden gelen medyaya tepki gösterme, hayatıyla ilgili endişelerini yüksek sesle aktarma amacındaki kişilerin haklarını da sekteye uğratıyor.


Dahası çatışanların erdem gibi gösterilen apolitikliğini, ben aslında içi boş, hedefsiz, sadece canı sıkılan, serin görünmek isteyen gençlerin kendisini sadece karşıtı ile tanımlama çabası olarak algılıyorum.

Türkiye’de yaşananları “iç ve dış öcüler” ekseninde görme eğilimindeki sığlık kadar "eylem şehveti"ne kapılmak da bence büyük bir sorun…

Eylemlerin devam ettikçe provokasyonlara daha açık hale gelmesi de büyük tehlike. Hatay'da bir gencimizi kaybettik. Çok sayıda yaralanan, göz altına alınan var. Kitle haklı bile olsa uzadıkça haklı kalamama ihtimali var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder