Sayfalar

20 Temmuz 2013 Cumartesi

BİR KÖŞE YAZISI ŞABLON DENEMESİ VE AĞIZDA BIRAKTIĞI KEKREMSİ TAT

Zaman gazetesinde Hüseyin Gülerce'nin 19 Temmuz Cuma günkü yazısını okuduktan sonra aklıma geldi. Acaba yazıda küçük değişiklikler yapılsa nasıl olurdu? Küçük değişiklikler de sadece birkaç ismi değiştirmek, yazının anlam bütünlüğünü bozmayacak şekilde eklemeler ve çıkarmak yapmaktan ibaret olacaktı.

Ortaya şöyle bir sonuç çıktı:

Erdoğan gitsin, AK Parti kalsın” planı…

Gezi Parkı olaylarında ortak slogan, “Erdoğan istifa”ydı. Sonra fısıltı halinde şu yayıldı: “AK Parti, istikrar için çok önemli. Zaten AK Parti’nin bir alternatifi de yok.

Mesele, Başbakan Erdoğan’la ilgili. Erdoğan otoriterleşiyor, sivil vesayeti inşa ediyor. Kimseyi dinlemiyor. Erdoğan giderse mesele kalmaz…” AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş, 23 Haziran’da katıldığı bir televizyon programında fısıltıyı dillendirdi ve “AK Parti kalsın, Tayyip Erdoğan gitsin istiyorlar.” dedi.


Sayın Başbakan’ın hatalarını eleştirmek başka şey, onun ismi üzerinden yeni bir toplum mühendisliği projesiyle kampanya başlatmak başka bir şey… Suret-i haktan görünüp Erdoğan’ı itibarsızlaştırma planı, aslında AK Parti’ye ilk darbeyi vurma amacını taşıyor. Erdoğan giderse AK Parti sarsılacak, AK Parti sarsılınca siyasi ve ekonomik bir kaos başlayacak. Türkiye’nin istikrarını ve güçlenmesini istemeyenlere de gün doğacak, ellerini ovuşturacaklar.

İnsafla söylemeliyiz ki, AK Parti büyük hizmetler yapıyor. (Bence AK Parti hiç muhalefetle uğraşmasa, sadece hizmet etse ve hizmetlerini anlatsa en doğrusunu yapar…) Türkiye hızla değişiyor. Tek bir örnek vereyim. 2003 yılında 2 merkezden 26 noktaya uçuş yapılan iç hatlar uçuş ağı, 10 yılda 7 merkezden 49 noktaya çıktı. Bu sayede iç hatlarda 8 milyon 700 bini bulan yolcu sayısı, geçen yıl 64 milyon 500 bini geçti.

Tuzak ve provokasyonlara rağmen başarabilirsek, çözüm sürecinin getireceği huzur, yeni sivil bir anayasa ile eşit yurttaşlık temelinde demokratikleşmenin sağlanması, seçim ve siyasi partiler yasası ile siyasi hayatın rahatlatılması, hoşgörü ve uzlaşma kültürünün gelişmesi bizi bambaşka bir ülke yapar. Onun için hissiyatı bir kenara bırakmalıyız. “Erdoğan gitsin, AK Parti kalsın” planı, siyasi hayata müdahale planıdır. Bir iç-dış dayatmadır. Birinci mesele, böyle bir planın Erdoğan’ın şahsıyla ilgili olmadığıdır. Mesele AK Parti meselesi de değil, Türkiye meselesidir.

İkincisi, bir partide genel başkan değişimi, kongrede delegelerin iradesiyle olur. AK Parti delegeleri arasında, Sayın Erdoğan’ın değişmesiyle ilgili bir irade oluştuğunu hiç duyan var mı? Tam tersine, Gezi olaylarından sonra parti tabanı ve yönetimi Erdoğan’ın etrafında daha da kenetlenmiştir. Türkiye’nin demokrat, güçlü, refah içinde kalkınan küresel bir aktör olmasını istemeyenlerin AK Parti’yi kapatma, bitirme niyeti devam ediyor. Şimdi Erdoğan hedef yapılıp başka bir yol deneniyor. Partinin üç kurucusu; Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç arasına fitne sokma da dâhil, her yolu deneyecekler. Gezi olayları sırasında buna teşebbüs de ettiler. (Bu fitneye, kulaklarına üflenenlerle körük sallayan, dedikodularla, yalanlarla internet ve medya üzerinden tetikçilik yapanlar var. Mümin kardeşlerinin, sadece “aman dikkat” hassasiyeti ile yaptıkları ikazları, koskoca bir camianın günahını almak için fırsat bilenler, aslında kimin değirmenine su taşıdıklarını acaba fark edebilecekler mi? Mübarek Ramazan ikliminde, gıybetin nasıl bir günah olduğunu yeniden düşünmeleri duasıyla hatırlatmış olalım…)

Sayın Başbakan’a, “demokrat ol” diye seslenenler, seçmen iradesi dışındaki plan ve projelere itibar edince, demokrat mı oluyorlar? “Erdoğan gitsin de isterse kıyamet kopsun” demenin, insafla bağdaşır bir yanı yok. Doğrusu, haklı eleştirilere üslup nezaketi ile devam etmek, hata da yaptığını söyleyen/söyleyebilen bir insana, fırsat vermek ve dua etmektir…

Yazı, yukarıda bahsettiğim küçük değişikliklerle şu hali alıyor:

"Yıldırım gitsin, Fenerbahçe kalsın” planı… 

Şike davasında ortak slogan, “Yıldırım istifa”ydı. Sonra fısıltı halinde şu yayıldı: “Fenerbahçe, istikrar için çok önemli. Zaten Fenerbahçe’nin bir alternatifi de yok.

Mesele, Başkan Yıldırım’la ilgili. Yıldırım otoriterleşiyor, sivil vesayeti inşa ediyor. Kimseyi dinlemiyor. Yıldırım giderse mesele kalmaz…”

Sayın Başkan’ın hatalarını eleştirmek başka şey, onun ismi üzerinden yeni bir toplum mühendisliği projesiyle kampanya başlatmak başka bir şey… Suret-i haktan görünüp Yıldırım’ı itibarsızlaştırma planı, aslında Fenerbahçe’ye ilk darbeyi vurma amacını taşıyor. Yıldırım giderse Fenerbahçe sarsılacak, Fenerbahçe sarsılınca kaos başlayacak. Kulübün istikrarını ve güçlenmesini istemeyenlere de gün doğacak, ellerini ovuşturacaklar.

İnsafla söylemeliyiz ki, Fenerbahçe büyük hizmetler yapıyor. (Bence Fenerbahçe hiç muhalefetle uğraşmasa, sadece hizmet etse ve hizmetlerini anlatsa en doğrusunu yapar…) Kulüp hızla değişiyor. Tek bir örnek vereyim. Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı da yenilenerek 50 bin 509 kişilik koltuk kapasitesine çıkarıldı.

Ataşehir’deki Fenerbahçe Uluslararası Spor Kompleksi Ülker Arena, Ankara Gölbaşı İncek mevkiindeki Fenerbahçe Kulübü Türk Telekom Ankara Tesisleri ve Düzce Topuk Yaylası Tesisleri de Yıldırım döneminde yapıldı.

“Yıldırım gitsin, Fenerbahçe kalsın” planı, futbola müdahale planıdır. Bir iç-dış dayatmadır. Birinci mesele, böyle bir planın Yıldırım’ın şahsıyla ilgili olmadığıdır. Mesele Fenerbahçe meselesi de değil, Türkiye meselesidir.

İkincisi, bir kulüpte başkan değişimi, kongrede delegelerin iradesiyle olur. Fenerbahçe delegeleri arasında, Sayın Yıldırım’ın değişmesiyle ilgili bir irade oluştuğunu hiç duyan var mı? Tam tersine, şike davasından sonra kulüp tabanı ve yönetimi Yıldırım’ın etrafında daha da kenetlenmiştir. Fenerbahçe’nin demokrat, güçlü, refah içinde kalkınan küresel bir aktör olmasını istemeyenlerin Fenerbahçe’yi kapatma, bitirme niyeti devam ediyor. Şimdi Yıldırım hedef yapılıp başka bir yol deneniyor. Kulübün yöneticileri arasına fitne sokma da dâhil, her yolu deneyecekler. Şike davası sırasında buna teşebbüs de ettiler. (Bu fitneye, kulaklarına üflenenlerle körük sallayan, dedikodularla, yalanlarla internet ve medya üzerinden tetikçilik yapanlar var. Samimi taraftarların, sadece “aman dikkat” hassasiyeti ile yaptıkları ikazları, koskoca bir camianın günahını almak için fırsat bilenler, aslında kimin değirmenine su taşıdıklarını acaba fark edebilecekler mi? Mübarek Ramazan ikliminde, gıybetin nasıl bir günah olduğunu yeniden düşünmeleri duasıyla hatırlatmış olalım…)

Sayın Başkan’a, “demokrat ol” diye seslenenler, seçmen iradesi dışındaki plan ve projelere itibar edince, demokrat mı oluyorlar? “Yıldırım gitsin de isterse kıyamet kopsun” demenin, insafla bağdaşır bir yanı yok. Doğrusu, haklı eleştirilere üslup nezaketi ile devam etmek, hata da yaptığını söyleyen/söyleyebilen bir insana, fırsat vermek ve dua etmektir…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder